19 Nisan 2014 Cumartesi

PASTADA SADELİĞİN ZERAFETİ...

  



  




YÜZLERİ GÜLDÜRMEK ÇOK GÜZEL...

YUŞA İLE GAMZE'NİN SÖZ KURABİYELERİ...

ALLAH (CC) TAMAMINA ERDİRSİN, BİR ÖMÜR MUTLU OLSUNLAR...

  
 





CANIM İSTANBUL...

 

Ruhumu eritip de kalıpta dondurmuşlar; 
Onu İstanbul diye toprağa kondurmuşlar. 
İçimde tüten bir şey; hava, renk, eda, iklim; 
O benim, zaman, mekan aşıp geçmiş sevgilim. 
Çiçeği altın yaldız, suyu telli pulludur; 
Ay ve güneş ezelden iki İstanbulludur. 
Denizle toprak, yalnız onda ermiş visale, 
Ve kavuşmuş rüyalar, onda, onda misale.

İstanbul benim canım; 
Vatanım da vatanım 
İstanbul, 
İstanbul,


  

Tarihin gözleri var, surlarda delik; 
Servi, endamlı servi, ahirete perdelik 
Bulutta şaha kalkmış Fatih'ten kalma kır at; 
Pırlantadan kubbeler, belki bir milyar karat 
Şahadet parmağıdır göğe doğru minare; 
Her nakışta o mana: Öleceğiz ne çare? 
Hayattan canlı ölüm, günahtan baskın rahmet; 
Beyoğlu tepinirken, ağlar Karacaahmet.

O manayı bul da bul! 
İlle İstanbul'da bul! 
İstanbul, 
İstanbul,





  

Boğaz gümüş bir mangal, kaynatır serinliği; 
Çamlıca'da, yerdedir göklerin derinliği. 

Oynak sular yalının alt katına misafir; 
Yeni dünyadan mahzun, resimde eski sefir. 
Her aksam camlarında yangın çıkan Üsküdar, 
Perili ahşap konak, koca bir şehir kadar 
Bir ses, bilemem tambur gibi mi, ud gibi mi? 
Cumbalı odalarda inletir katibimi

Kadını keskin bıçak, 

Taze kan gibi sıcak. 
İstanbul, 
İstanbul,


  

 Yedi tepe üstünde zaman bir gergef işler! 
Yedi renk, yedi sesten sayısız belirişler 
Eyüp öksüz, Kadıköy süslü, Moda kurumlu, 
Adada rüzgar, uçan eteklerden sorumlu. 
Her şafak hisarlarda oklar çıkar yayından 
Hala çığlıklar gelir Topkapı sarayından. 
Ana gibi yar olmaz, İstanbul gibi diyar; 
Güleni söyle dursun, ağlayanı bahtiyar

Gecesi sümbül kokan 
Türkçesi bülbül kokan, 
İstanbul, 
İstanbul.


Necip Fazıl KISAKÜREK